Kimyasanal.com Kimyasanal.com Kimyasanal.com
Kimyasanal.com
Başarının formülü oldukça basit; Doğru zamanda, doğru şekilde, doğru olanı yapmak.
Arnold H. Glasow
Kimyasanal.com
Kimyasanal.com


Tarih: 26.05.2012
Kategori: Kimya Dükkanı Sağ ok Kimya Dükkanı Sağ ok EdebiKimya
9898 kez okundu.


Vişne Suyu

Ön not: Sitemizdeki -geçici- teknik sorunlardan ötürü kesme işareti içeren yazılarda sorun çıktığı için bu yazıdaki kesme işaretleri yerine tire işareti (-) kullanılmıştır. Okura verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü şimdiden özür dileriz.

Rutubetli bir sonbahar akşamı. İsteksiz adımlarla rüzgara karşı yürüyorum. Ardımda bıraktığım deneyde aklım. Şu fosforlu ligand bağlansa renyum a, olur da bu sefer ligand pes edip bir kaç Re-P bağı oluştursa fena mı olur? Onca deneyden sonra çok şey mi istiyorum? Sorun çözgende biliyorum. Bu da olmazsa, bir dahakine asetonitril denemeli, o muhakkak yapacaktır bunu. Renyum olsa, molibden de muhakkak olacaktır, biliyorum. Fakat önce şu geceyi atlatmalıyım. Telefondaki ses aklıma geliyor. -Bu sefer muhakkak gel!- diyor. Duraksıyor bir an, ne diyeceğini biraz düşündükten sonra; -Gel yoksa- diyor daha sakin bir sesle. Bir duraksama daha. Tehditini ne kadar ileriye götüreceğini bir müddet tarttıktan sonra kararsız bir ses tonuyla -Yoksa ne olacağını biliyorsun- diyor. Gitmezsem uzun süre peşimi bırakmayacağını biliyorum. Bazen tüm ilgimi ona vermemi istese de onunla bir sorunum yok. Fakat ansızın deney yaparken arkadaşlarıyla labaratuvara gelmesi yok mu! Deney şişelerine saçma adlar takıp gezinmelerine dayanamıyorum. İnsanların anlayamadığı şeyleri küçümseyebilmesi ne kadar da kolay. Bu zevki onlara vermeye niyetim yok. Bunun diyeti bu gece ise buna da razıyım.

Kalabalık bir odaya giriyorum. Çok uzaklardan hatırladığım yüzler kümeler halinde toplaşmışlar. Herkesin göz ucuyla da olsa bana baktığını hissediyorum. Içim sıkılıyor. Belli etmemek için hemen yanımdaki ufak aparatiflerin ve meyve sularının sunulduğu masaya yöneliyorum. Elime plastik tabağı alınca biraz da olsa rahatlıyorum. Birazdan geçecek diyorum kendime. Birazdan burada olur. Belki biraz konuşuruz. Sonra ben deneyi bahane edip giderim. Saatime bakıyorum. Deneyin bitmesine 42 dakika var. Iki bardak meyve suyu için vaktim var. Vişne olsun. Ekşi bastırır bu iç bulantısını. Vişne suyunu doldururken onu farkediyorum. Bana doğru rahat adımlarla geliyor. Onu farkettigimi anlamasın diye usulca dönüyorum onu arkama alacak şekilde. Masadan bir şeyler alıp gider diye umutlanıyorum. Fakat o konuşmaya başlıyor. -Merhaba- diyor. -Merhaba- diyorum -m- harfinde gereğinden fazla durarak. Gülümsemesine zoraki bir gülümsemeyle karşılık veriyorum. Kalbim sıkışıyor her sahte gülümsememde olduğu gibi. Sakin olduğumu göstermek için vişne suyundan bir yudum alıyorum. Ekşi tat vücuduma dağılırken sadece iki meyve suyu kadar sabretmemi telkin ediyorum kendime.
Benim adım Y. diyor. Daha önce de beni gördüğünü fakat tanışma fırsatı bulamadığını mahcup ve meraklı bir yüz ifadesiyle anlatıyor. Memnun oldum diyorum, ben F. Adımı duyunca gülümsemesi bir kat daha artıyor. Bir ismin birini nasıl mutlu edebileceğini anlayamıyorum. Bir yudum vişne suyu daha alıyorum. Kapıya göz atıyorum. Hadi gel artık. Gel ve kurtar beni. Kapı kıpırdamıyor bile. O konuşmaya devam ediyor. Ismimin çok ilginç olduğunu ve ilginç bir hikayesi olduğuna emin olduğunu anlatıyor uzun ve karmaşık cümlelerle. Hangi bölümden olduğumu soruyor. Doğruyu söylemekten başka çarem yok. Tek umudum kimya bölümünden olduğumu öğrenmesiyle hayal kırıklığına uğraması ve sözü -Sonra görüşürüz-e getirip uzaklaşması. Fakat o herkesin yaptığı gibi yapmıyor. Kimyayı duyunca beni rahatsız eden gülümsemesi daha da artıyor. Daha önce hiç kimyager arkadaşı olmadığını (nereden arkadaşı oluyorsam) hızlı ve heyecanlı cümlelerle uzun uzadıya anlatıyor. O anlatıyor. Ben hala bana nasıl arkadaş diye hitap edebildiğini düşünüyorum. Belki basit bir dil sürçmesi. Belki hemen herkes için kullandığı bayağı bir kelime onun lügatinde. O hala konuşuyor. Ben dinlemiyorum. Dinleyemiyorum. Her cümlesi bir labirent gibi dolambaçlı. Daha başında kayboluyorum cümlelerin. Hem arkadaşlık bu kadar kolay mi? Beni yarın sabah olunca hala hatırlar mı? Kimyager F. diyor tane tane her hecenin üstüne basarak. Istediğinde yavaş konuşabildiğini görüp şaşırıyorum. -Peki- diyor, -vişne suyunu neden bu kadar çok seviyorsun?- Bir anda soruyor. Daha önce -Nasılsın?- veya -İşler nasıl gidiyor?- diye soranlar olmuştu. Bu tür sorulara karşı hazırlıklıyım. Başkalarının başarıyla kullandığını gözlemlediğim soruya soruyla cevap verme yöntemini kullanarak -iyilik yaa, sen nasılsın?- diyordum. Bayağı bir ses tonuyla geri iade edilen bu kelime grubu konuşmayı kısa yoldan bitirmek için en basit yoldur. Fakat bu soru farklı. Bu soru büyük bir sorun. Bardağı elimde sıkıca tutuyorum. Kafamda deneyler, atomlar çarpışırken gözlerimi ondan alıp elimdeki vişne suyuna veriyorum. Renyum çözeltisi gibi berrak, koyu kırmızı sıvıya bakıyorum. Cevap orada değil. Cevap bir atomda veya deneyde değil. Tekrar gözlerine bakıyorum. Hala gülümsüyor. Belki de şu an herşeyi unutup itiraf etmeliyim. Bir kere olsun bunu yapıp kendimi salıvermeliyim. Ona anlatmalıyım bir bir yaşadıklarımı.
-Ben- diye başlamalıyım,
-Ben senden farklı değildim. Ben hiç böyle olmak istemedim aslında. Ben de senin gibi yolda yürürken ruhumu hafifleten saçma şeyler düşünür, ufak hayallere yelken açardım. Kimse ile sorunum yoktu. Çünkü ben sadece herhangi bir kimse olmak istiyordum. Daha fazlası değil. Her şey üniversite sınav sonuçları gelince başladı. Tercih listesini doldurmak için bilinçsizce yazdığım bir kimya bölümüne girmeye hak kazanmıştım. Çok sevinmiştim; kimyager olacağıma değil üniversitede okuyacağım için sevinçliydim. Mahalleden arkadaşlarımın alaylı kutlamaları bile bu sevincime engel olmadı. Onlara göre kimyager kendini dünyadan soyutlamış sakar bir insandı. Arkadaşlarım, bir kimyagerin sahip olması gereken tüm özelliklere sahip olduğum konusunda beni ikna ettiler. Bendeki bu cevheri ilk keşfeden olmanın haklı gururu ile hem bana gülüyorlar hem de ortaya çıkmamış özelliklerimi bir bir bana anlatıyorlardı. Pek yakışıklı değildim. Zaten hangi kimyager güzel bir yüze sahipti ki? Kavgadan pek anlamaz, ne denirse kabullenmeyi tercih edecek kadar ağırbaşlı bir insandım. Kimyagerlerin de kavga ettiğini gören olmamıştı. O günlerde giydiğim elbiselerin de farklı olduğunu, normal bir insanın asla tercih etmeyeceğini öğrendim. Bu bile kimyager olmam için başlı başına yeterli bir sebepti. Bir kimyagerin modayı takip etmesi, renk uyumuna dikkat edecek vakit bulabilmesi hiç de makul değildi. Onların haklı eleştirileri doğrultusunda iyi bir kimyager olmaya karar verdim.
Ne olduğunu anlamadan bölümde o dersten bu derse koşturmaya başladım. Üç arkadaşla bir evde yaşıyordum. Onlarla film izlemeyi ve yemek sırasında futbol sohbetleri yapmaktan zevk alıyordum. Fakat bunu onlara bir türlü anlatamadım. Benim gibi bir kimyagerin böyle zevkleri olamazdı. Benden bir filmde oynayan aktörleri değil de periyodik tablodaki elementleri saymamı bekliyorlardı. Onların bu beklentisini boşa çıkarmamak için tüm elementleri atom numarası ile birlikte ezberledim. Haklıydılar. Ben onlar gibi değildim. Her baktığım yerde uçuşan moleküller görmeli, her dokunduğum nesnenin yapısını onların anlayamayacağı şekilde onlara anlatmalıydım. Böylece onlar başkalarına benden bahsedip bir kimyagerin gerçekten de düşünüldüğü gibi farklı birisi olduğunu anlatabilirlerdi. Zamanla kendi istediğim değil onların beklediği gibi yaşamaya başladım. Daha huzursuz ve somurtkan birisi olmaya başladım. Eskisi gibi gülümsemiyor, insanlarla birlikte olmak için bahaneler bulmuyordum. İnsanlar da aynı şekilde benden uzaklaşmaya başladı. Katılmadığım özel gün kutlamaları için beni mazur görüyor, kimyager olmamın doğal sonucu olan dalgınlığımı bana övüyorlardı. Onlara katılmamak elde değildi. Benim böyle basit ve adi insan eğlenceleri için harcayacak zamanım yoktu. Deneylerle, kimyasal denklemlerle kafamı yormalıydım. İnsanların yapmayı cesaret edip çözemediği sorunları ben çözüp onlara daha refah bir yaşam sunmanın yollarını aramalıydım. Çok çalıştım. Bazı geceler uyuyamıyor, okuduğum makaleleri biraz değiştirip yeni makaleler yazmanın yollarını arıyordum. Bu tutku zamanla hemen tüm vaktimi almaya başladı. Öğle aralarında sıklıkla buluştuğum arkadaşlarımla artık görüşmüyor, telefonlarını dahi açmıyordum.
Kısa zamanda işimde başarılı olmaya başladım. Makaleler yazdım. Dört sene içerisinde her biri başka birinin kopyası olan, aynı tekdüzelikte ilerleyen sekiz makale yazdım. Yayın sayım arttıkça, kibirim ve insanlara düşmanlığım arttı. Artık hiç kimseye dayanamıyordum. Birisiyle konuşurken midem bulanıyor, ekşi bir tat kaplıyordu tüm bünyemi. Bu beni rahatsız edecek yerde, buna bağımlı hale geldim. Bu duygu benim normal insanlarla aramdaki duvardı. Onlardan neden uzak durmamı hatırlatan bir uyarıcıydı. İşte böylece, insanlarla birlikteyken, onlardan sıkılacağımı bildiğim zamanlarda, vişne suyu içmeye başladım.
-
demek istiyorum. Anlamayacağını bilsem de anlatmak istiyorum. Fakat konuşamıyorum. Korkuyorum. Sessizliğim onu korkutuyor. Gözlerini iyice açıyor. Yüzümde bir ifade arıyor. Bulamıyor. Usulca arkasını dönüp benden uzaklaşıyor. Sessizce kabulleniyorum yalnızlığımı.
O sırada omzuma dokunan eli farkediyorum. Bana gülümsüyor. -Geciktim, kusura bakma!- diyor odadaki insanlara göz atarken. Ona karşılık vermeden odayı terkediyorum. Yalnızlığıma doğru ilerliyorum.




Üye Yorumları

Yazar Mesaj
 

Henüz yorum eklenmedi! İlk yorumu sen yap!



Copyright © 2004-2024 - https://www.kimyasanal.com